Küfür Neye İyi Gelir? Bir Hikâye Anlatıyorum…
Bir sabah, güne başlamadan önce dışarıda rüzgarın sert sert estiğini duydu. Ahmet, yıllardır aynı saatte uyanıp koşuya çıkmayı alışkanlık haline getirmişti. Ama bu sabah, normalde olduğu gibi hızlı adımlarla dışarı fırlamadan önce bir an durdu. Etrafına bakıp derin bir nefes aldı. “Yine mi?” dedi içinden, bir elini alnına koyarak.
Bazen hayatta gerçekten de bu tür sabahlar olur. Her şey sizi sarmaya başlar, sıkıntılar, çözülmemiş işler, biriken öfkeler. Kimi zaman, insanın içindeki gerginlik o kadar birikir ki, tek yapmanız gereken şey bir şekilde rahatlamak olur. Ahmet, yıllarca duygularını içe atmayı alışkanlık haline getirmişti. Ama o sabah, bir şey farklıydı. Bir an, dilinden çıkacak ilk kelimenin “küfür” olduğunu hissetti. Hızlıca düşünmeden, ne olursa olsun, bu öfkeyi dışarıya çıkarmalıydı.
Ahmet ve Küfürün Gücü
Ahmet, aklında bu kadar çok şey birikmişken, ne söyleyeceğini, nasıl hareket edeceğini bilmeden bir süre yerinde saydı. Sonra, kafasında yankılanan kelimelerle birden sanki tüm yükü üzerinden atmış gibi hissetti. Küfür etti, içindeki siniri, gerilimi boşalttı. Sonrasında vücudu biraz rahatladı, derin bir nefes aldı. “Bazen insanın gerçekten buna ihtiyacı varmış” diye düşündü.
Küfür, aslında sadece bir sözcük değil, bir tür özgürlük, bir tür rahatlama aracıydı. Psikologlar, küfrün zaman zaman insanlara duygusal olarak boşalma sağladığını savunur. Ahmet için o an, öfkesini ve sıkıntısını dışarıya atmanın bir yolu olmuştu. Ama içindeki fırtına henüz geçmemişti.
Küfür etmek, ona kalıcı bir rahatlama sağlamamıştı. Ama onun yerine, o an için ihtiyacı olan şeydi: rahatlamak. O küçük anlık boşalma, Ahmet’i biraz olsun rahatlatmıştı.
Yeliz ve Farklı Bir Yaklaşım
Bir sabah, Yeliz’in ise tamamen farklı bir yaklaşımı vardı. Ahmet’in tam karşısındaki ofiste çalışıyordu ve her gün aynı zamanlarda çayı demler, bilgisayarına geçip işe koyulurdu. Ancak Yeliz, Ahmet’ten farklı olarak daha empatik bir insandı. Duygularını fazla saklamaz, insanların ne hissettiklerini anlamaya çalışırdı. Bir gün, Yeliz, Ahmet’in sık sık içini dökmeye başladığını fark etti. Ahmet’in gerginliğini gözlemledi ve ona yaklaşmak için bir fırsat buldu.
“Ne oldu Ahmet?” diye sordu. Ahmet, başını masasına koyup “Bazen içimdeki öfke, her şeyin üstüme geldiğini hissediyorum. O kadar birikiyor ki, bir noktada kelimelere dökmek istiyorum” dedi. Yeliz, biraz düşündü ve “Bazen kelimeler, gerçekten iyi bir rahatlama aracıdır. Ama, neyi ifade ettiğimizin de farkında olmalıyız. İyi bir dinleyici olmak, seni rahatlatabilir. Belki de önce duyulmaya ihtiyacın vardır” diye ekledi.
Yeliz’in yaklaşımı farklıydı. Empatikti ve Ahmet’in hissettiklerini anlamaya çalışıyordu. Yeliz’in önerdiği şey, küfür etmenin ötesindeydi; insanın duygularını dışarıya atmak için doğru yolu bulmak ve birbirini anlamak. Yeliz’in önerisiyle Ahmet, öfkesinin kaynağını anlamaya başladı, ama aynı zamanda birinin onun duygularını anlaması da ona büyük bir rahatlama getirmişti.
Farklı Bir Perspektif
Ahmet ve Yeliz’in hikâyesi, insanların öfke ve duygularla nasıl başa çıktığındaki farklı bakış açılarını yansıtıyor. Ahmet, çözüm olarak küfür etmekten yana olsaydı da, Yeliz’in empatik yaklaşımı, onun içinde bulunduğu duygusal durumu anlamasına yardımcı oldu. Küfür, bazen öfkeyi boşaltmak ve anlık bir rahatlama sağlamak için etkili olabilir. Ancak, her zaman bu yol, sorunun kalıcı bir çözümü değildir.
Yeliz’in yaklaşımı ise, kişiyi dinlemeye dayalı, daha derin bir rahatlama sunar. Belki de bazen, kelimeler değil, onları anlamaya çalışmak ve başkalarının hislerine empatiyle yaklaşmak daha önemli olabilir.
Küfür Ne İyi Gelir?
Küfür, kimi zaman öfkenin anlık boşalmasını sağlasa da, duygusal rahatlamadan öteye geçmeyebilir. Ama tıpkı Ahmet gibi, bazen insanlar anlık bir boşalma, bir tür duygusal açılma hissi için küfür edebilir. Peki, gerçekten uzun vadeli bir çözüm mü? Belki değil. Küfür etmek, zaman zaman etkili bir rahatlama aracı olabilirken, daha derin çözüm yolları ve ilişkisel yaklaşım da gerekli olabilir.
Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Küfürün sizi rahatlatıp rahatlatmadığını hiç denediniz mi? Yeliz’in önerdiği gibi, daha empatik bir yaklaşım insanı nasıl rahatlatabilir? Bu iki farklı yaklaşım arasında sizin tercihiniz ne olurdu? Yorumlarınızı merakla bekliyorum.